Kayıp yakınları bir kez daha adalet çağrısında bulundu 2025-12-06 13:31:56   HABER MERKEZİ - Kayıp yakınları dört kentte gerçekleştirdikleri eylemlerde, yakınlarının akıbetini sorarken, adalet çağrısını yineledi.    İnsan Hakları Derneği (İHD) ve kayıp yakınları Amed, Êlih, Riha ve Colemêrg'in Gever ilçesinde “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” şiarıyla eylemlerine bu hafta da devam etti.    Riha    İHD Riha Şubesi ve kayıp yakınları  Xeliliye ilçesinde bulunan Novada Park’ın önünde eylemlerini gerçekleştirdi. Eylemde kayıpların fotoğrafları taşındı. Eylemde bu hafta 1984 yılında Weranşar ilçesinde gözaltında kaybettirilen Faik Kevci’nin akıbeti soruldu. Faik Kevci’nin hikayesini İHD üyesi Enes Milli okudu.   ‘Faik Kevci’den 45 yıldır haber alınamıyor’   Faik Kevci’nin nasıl gözaltına alındığını hatırlatan Enes Milli, “Faik Kevci’den 45 yıldır haber alınamıyor. Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesinde yaşayan Faik Kevci, 1984 yılında iki kişi tarafından dükkânından alınarak gözaltına götürüldü. Ailesi, Faik Kevci’nin önce Mızar’a, ardından Gavıroğlu Karakolu’na götürüldüğünü, iki gün karakolda tutulduğunu ve daha sonra farklı korucular tarafından defalarca yer değiştirildiğini öğrendi. Sonrasında Faik Kevci’nin akıbeti tamamen kayboldu. Ailenin anlatımlarına göre Faik Kevci, korucular tarafından teslim alındığında, teslim alan korucunun aileyle ‘kirvelik’ bağı olduğu ortaya çıktı. Korucu, Faik’in bırakılması için girişimde bulunulmasını istemiş; ancak kısa süre sonra başka korucular Faik Kevci’yi alarak bilinmeyen bir yere götürmüştür. O günden bu yana kendisinden hiçbir haber alınamamıştır” dedi.    ‘Tüm kayıplar için adalet istiyoruz’   Faik Kevci’nin kardeşi Ömer Kevci’nin adalet arayışının birçok kez sonuçsuz bırakıldığı anımsatan Enes Milli, “Ömer Kevci’nin başvurusunda, aileye yönelik baskı ve tehditler de açık biçimde görülmektedir. Köyde koruculuk dayatması, evin boşaltılması tehdidi üzerinize, ‘silah atarız’ şeklindeki açık infaz imaları, ailenin zorunlu göçe zorlanması bunlardan sadece birkaçıdır. Devletin tüm başvurulara rağmen herhangi bir işlem yapmaması, sorumluların korunması ve olayın araştırılmaması, Faik Kevci dosyasının gözaltında kaybedilme niteliğini açıkça ortaya koymaktadır. Bizler, Faik Kevci’nin akıbetinin açıklanmasını, olayda sorumluluğu bulunan kamu görevlileri ve korucular hakkında etkili bir soruşturma yürütülmesini, ailenin maruz bırakıldığı baskı ve tehditlerin de araştırılmasını talep ediyoruz. Faik Kevci’nin zorla kaybedilmesinin üzerinden yaklaşık kırk yıl geçmiş olsa da, hakikat ve adalet talebi geçerliliğini korumaktadır. Devlet, Faik Kevci’nin nerede olduğunu açıklamakla yükümlüdür. Faik Kevci için, tüm kayıplarımız için adalet istiyoruz” diye belirtti.    Açıklama, bir dakikalık oturma eylemi ile sona erdi.   Amed    İHD Amed Şubesi ve kayıp yakınları, eylemlerine 877'nci haftasında da devam etti. Kayıp yakınları, Amed'in Rezan (Bağlar) ilçesinde Koşuyolu Parkı’nda bulunan Yaşam Hakkı Anıtı önünde bir araya geldi. Eylemde kaybedilen kişilerin fotoğraflarının olduğu pankart açıldı. Bu haftaki eylemde Amed’in Farqîn ilçesinde, 1 Aralık 1997’den itibaren kendisinden haber alınamayan Mehmet Güler’in akıbeti soruldu.    Bu haftaki eylemde açıklamayı, İHD Amed Şubesi Kayıp komisyon yönetim kurulu üyesi Avukat Berfin Elçi okudu.   Berfin şunları dile getirdi:    “Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde ikamet eden 24 yaşındaki Mehmet Güler, evli ve 2 çocuk babasıydı. Kaybolduğu tarihten sonra, bir çocuğu daha dünyaya gelir. İhlas Kargo isimli bir şirkette çalışarak geçimini sağlamaktaydı.Nüfus sayımından sonraki gün olan 1 Aralık 1997 tarihinde çalıştığı kargo şirketine giden Mehmet Güler, günün sonunda eve dönmez. Oğlunun eve gelmemesi üzerine çalıştığı kargo şirketine giden annesi Şefika Güler, oğlunun eve gelmediğini ve nerede olabileceğini sorarak bilgi edinmeye çalışır. Kargo çalışanları, Mehmet Güler’in diğer bir çalışan olan Murat Güneş ile birlikte kargo aracıyla Batman’a gittiğini, orada bir tanıdığına rastladığını ve geri dönmediğini söylerler. Anne Şefika Güler, oğlunun Batman’da misafir olarak kaldığını düşünerek eve döner.   Aradan bir gün geçer ancak Mehmet Güler eve dönmez. Endişe duymaya başlayan anne Şefika Gürbüz, kargo şirketine giderek büro sahibi Murat Sütşurup ile görüşür. Bir telefon görüşmesi yapan büro sahibi, oğlunun iyi olduğunu söyler. Telefon görüşmesi sonrası oğlunun kısa bir süre içerisinde eve döneceğini düşünün anne Şefika Güler, evine gider. Aradan yine birkaç gün geçmiş fakat Mehmet Güler eve dönmez. Endişeleri artan Anne Şefika Güler, oğlunun en son görüldüğü kişi olan kargo çalışanı Murat Güneş ile görüşür, ancak farklı bir bilgi edinemeyince Murat Sütşurup’un evine gider. Burada telefonla kiminle görüştüğünü öğrenmek ister. Ancak Murat Sütşurup, görüştüğü kişinin Murat Güneş olduğunu söyleyerek, farklı bir bilgiye sahip olmadığını söyler.   Hizbullah Örgütü tarafından kaçırıldı   Çaresizce evine dönen anne Şefika Güler’in anlatımlarına göre; her iki Murat’ın da çevrede Hizbullah yandaşı olarak biliniyormuş. Oğlu Mehmet Güler’in de bir süre bu kişilerle fikri bir yakınlık yaşadığı için bulundukları ortamlarda yer almış, ancak daha sonra fikri ayrılık yaşamıştır. Anne Şefika Güler, bu nedenle oğlu Mehmet Güler’in isimleri Murat olan bu iki kişinin işbirliğinde Hizbullah Örgütü tarafından kaçırıldığını düşünür. Anne Şefika Güler’in oğlunun eve döneceğine dair umutları tükenince, İnsan Hakları Derneği Batman Şubesi’ne ve Batman Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuruda bulunarak, oğlunun akıbetinin ortaya çıkarılmasını ister. Oğlunun gözaltına alınmış olabileceğini ihtimalini zayıf gören anne Şefika Güler, isimleri Murat olan iki kişi hakkında suç duyurusunda bulunur.  Yine çeşitli gazetelere ilan vererek arayışlarını sürdürür.   ‘Kayıplar bulunsun faillerin yargılansın’   1999 yılı Nisan ve Mayıs aylarında kolluk kuvvetlerinin Hizbullaha yönelik gerçekleştirdiği operasyonlarda, birçok kişi gözaltına alınmış ve örgüt üyesi olmak iddiasıyla tutuklanmıştır. Belirtilen tarihlerde Hizbullah Örgütüne üye olmak iddiasıyla tutuklananlar arasında Mehmet Sütşurup ve Mehmet Güneş isimli kişiler de bulunmaktaydı. Mehmet Güler’den 1 Aralık 1997 tarihinden itibaren bir daha haber alınamadı ve akıbeti hala meçhul. Bu coğrafyada Mehmet Güler gibi, gözaltında veya yasa dışı yapıların kaçırmaları sonucunda binlerce insan kaybedildi veya öldürüldü. İnsan hakları savunucuları olarak bizler, yaşam hakkına kastedilen her eylemi bir insanlık suçu olarak gördüğümüzü ve bu tür suçların fail ve sorumlularıyla birlikte açığa çıkana dek zamanaşımına tabi olarak görmediğimizi bir kez daha belirtmek isteriz. Şubemiz ve kayıp yakınları olarak 878 haftadır gerçekleştirdiğimiz eylemlerimizde, adaletin tesis edilmesi için Kayıpların bulunması ve faillerin yargılanması talebimizi yineliyoruz.”   Açıklama, bir dakikalık oturma eylemi ile sona erdi.   Êlih    Êlih'teki İHD ve kayıp yakınları eylemi, 714’üncü haftasında da Gülistan Caddesi'nde bulunan İnsan Hakları Anıtı önünde sürdü.  Êlih’teki eylemde de 1 Aralık 1997 tarihinde kaybolan Mehmet Güler’in akıbeti soruldu.   Mehmet Güler’in kaybedilme hikayesini İHD Şube Yöneticisi Zana Yücel Bozkurt okudu.    Açıklama, oturma eylemiyle son buldu.   Colemêrg    İHD Colemêrg Şubesi ve kayıp yakınları, eylemlerinin 204’ncü haftasında Colemêrg’in Gever (Yüksekova) ilçesindeki Sanat Sokağı’nda bir araya geldi. "Kayıplar bulunsun failler yargılansın" pankartının açıldığı açıklamada kaybedilenlerin fotoğrafları taşındı. Kayıp yakınları bu hafta Rojhat Özdeş için adalet talebinde bulundu.   Metni Rojhat Özdel’in kardeşi Helin Özdel okudu. Helin Özdel, "Rojhat Özdel ekonomik sıkıntılar içinde olan ailesine yardım etmek için okulunu bırakmak zorunda kalmış henüz 18 yaşında bir gençti. Akrabalarına ait bir ekmek fırınında çalışıyordu. Şemdinli olaylarına bağlı olarak gösteri yürüyüşlerinde katledilen Veysel ve Reşit İşbilir kardeşlerin cenazeleri Yüksekova’da toprağa verileceği gün (6 Aralık 2014)  kitlesel bir yürüyüş gerçekleştirildi. Rojhat; Kepenk kapatma eylemleri yapılacağından dolayı evine götürebileceği kadar ekmeği aldı ve yola çıktı. Rojhat’ın evi yürüyüşün gerçekleştirildiği güzergah üzerindeydi.  Esentepe yol ayrımında kitlesel yürüyüşten ayrılan Rojhat olayların çıkması ile birlikte çıkan kargaşada silahla vuruldu ve ağır yaralı bir halde yerde bekletildi. Olay yerindeki görgü tanıklarının anlatımına göre ambulansın Rojhat’ın yaralı bedenine müdahale etmesine izin verilmemişti" dedi.   ‘İşkence ile öldürüldü’   Başka bir görgü tanığının ise yaralı halde yerde kan kaybeden Rojhat Özdel’in bedenine dipçiklerle işkence edildiğini anlattığını ifade eden Helin Özdel,"Aradan uzun bir süre geçtikten sonra Ambulansın olay yerine gitmesine izin verildi. Ambulansta ilk müdahaleyi gerçekleştiren ekip, Rojhat’ın yaralı bedenine müdahale etmek istediklerini lakin Rojhat’ın hayatını kaybettiğini gördüklerini anlattı. Aynı kanunsuzluk durumu haberi alan aile bireylerine de yaşatıldı. Hastaneye alınmayan aile bireyleri darp edildi. Dönemin milletvekillerinin dahi hastaneye girişlerine izin verilmedi. Gece geç saate ailenin katledilen evladını görmesi mümkün oldu. Akabinde Cenazenin teslim sürecinde ise yine birçok hukuksuz durum yaşatıldı ve cenaze aileye teslim edildi. Ailesi Rojhat’ın akıbetinin faili meçhul bırakılmaması için Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuru yapsa da uzun bir sürünceme dönemi sonrasında dosya faili meçhul bırakıldı" diye konuştu.   ‘Failler bulunsun’   Helin Özdel son olarak, "Yapılan tüm soruşturmalar hukuksuz bir biçimde kapatıldı. Olayın ulusal medyaya yansıması, birçok soru işaretinin varlığı ve birden fazla görgü tanığı olmasına rağmen bir aklama politikası ile dosyalar düşürüldü.Biz insan hakları savunucuları hiçbir kimsenin akıbetinin bu sonla bitmemesi için devleti ve yönetenleri hukukun içinde kalamaya davet ediyoruz. Rojhat Özdel’i vuran ellerin ve akabinde ölümüne sebep olan kolluk kuvvetleri mensuplarının bir an önce ortaya çıkarılıp adil bir yargılama ile gereken cezaları almalarını talep ediyoruz" talebinde bulundu.