‘Artan suçlar aileleri geri çekiyor, caydırıcı cezalar şart’ 2025-12-03 09:07:13   Medine Mamedoğlu   AMED - Kadınlara ve çocuklara yönelik işlenen suçların toplumda ciddi kaygılar meydana getirdiğini söyleyen Sosyolog Mihriban İlbaş, "Aileler kız çocuklarını bu olaylardan dolayı okula göndermek istemiyor. Bu suçların cezasız kalması kadınları kamusal alandan uzaklaştırıyor” dedi.    Türkiye’de ve Kürdistan’da kadın katliamlarının ve çocuklara yönelik suçların artışı toplumsal güveni ciddi biçimde sarsıyor. Narin Güran ve Rojin Kabaiş gibi sayısız örneğin halkın vicdanında yer almaya devam ettiği bu suçlar, toplumsal kaygıyı artırırken, alınmayan tedbirler ise aileleri radikal karar almaya yönlendiriyor.    Kamuoyunda yer alan haberler nedeniyle son süreçte ailelerin çocuklarını okula göndermeme kararı aldığını belirten Sosyolog Mihriban İlbaş, yaptıkları saha çalışmasında bu örneklerle sık sık karşılaştıklarına dikkat çekti.    Açığa çıkan bu algıya dair Sosyolog Mihriban İlbaş çözüm yollarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.    'Aileler çocuklarını okula göndermek istemiyor'   Mihriban İlbaş, son yıllarda özellikle eğitim almak isteyen kadınların hedef hâline gelmesinin çocukların okula gitmesine yeni engeller oluşturduğunu söyledi. Mihriban İlbaş, “Türkiye'de son yıllarda eğitim almaya çalışırken öldürülen onlarca kadın görmekteyiz. Okuldan çıkıp eve giderken minibüs şoförü tarafından öldürülen Özgecan Aslan, bale eğitimi verdiği kurstan çıkıp evine doğru yürürken öldürülen Ceren Özdemir, kopya çekerken yakaladığı öğrenci tarafından öldürülen hukuk fakültesi araştırma görevlisi Ceren Damar, eğitim için İstanbul'a gelen ve öldürülen Başak Cengiz gibi örneklere ek, geçtiğimiz yıl okulun ikinci günü market dönüşü yurda girerken öldürülen Rojin Kabaiş cinayetleri, zaten var olan handikaplara ek kız çocuklarının okullaşmasına yeni bir engel oluşturmaktadır” dedi.   Mihriban İlbaş, son 15 yıldaki verilerin çarpıcı bir tablo sunduğunu kaydederek, “2010 ile 2020 yılları arasında 2 bin 996, 2020’den günümüze ise bin 323 kadın cinayeti gerçekleşmiştir. Bir ülkede kadın ve çocuk cinayeti oranlarının yüksek olması insanların topluma ve adalete olan güveni sarsmakla beraber; cezalandırma mekanizmalarının işlememesi güveni tamamen yıkmaktadır. İşlenen cinayetlerde failler listesinin en başında kadının eşi yer almaktadır. 2024 yılında Türkiye’de öldürülen kadınların neredeyse tamamı ise (yüzde 97) yakınlarındaki erkekler tarafından öldürülmüştür” bilgisini paylaştı.   'Artan suçlar ailelerde panik yaratıyor'   Sahadaki gözlemlerini paylaşan Mihriban İlbaş, kadın katliamlarının ailelerde ciddi bir endişeye neden olduğunu ve bunun kadınların kamusal alandan uzaklaşmasına yol açtığını ifade etti. “Bir yandan kadın cinayetleri ile kadına yönelik şiddet sürerken, diğer yandan bir toplumsal refleks olarak yine kadınların kamusal alandan uzaklaşması ile sahada kadın temsiliyetinin azalmasına yol açmaktadır” diyen Mihriban İlbaş, bireysel silahlanma, dijital medyanın güvensizliği ve cezasızlık politikasının ailelerde panik havası yarattığını söyledi. Bu durumun aşırı korumacı ebeveynlik biçimlerine dönüştüğünü belirten Mihriban İlbaş, bilimsel araştırmaların aşırı koruyucu tutumların çocukların öz yeterliğini olumsuz etkilediğini gösterdiğini hatırlattı.   'Çalışan kadınların yaşamı değişiyor'   Kadınlarla yaptıkları görüşmelerden örnekler veren Mihriban İlbaş, akşam vardiyasında çalışan 28 yaşındaki S.T.’nin “Babam eskiden eve geliş saatimi sorun etmezdi, şimdi eve gelene kadar defalarca arıyor. Bazen de işi bırakmam gerektiğini söylüyor” dediğini aktaran Mihriban İlbaş, şehir dışında üniversite okuyan 20 yaşındaki A.Ş.’nin ise “Daha önce ailem haftada bir arayıp gündelik sohbetler ederken şimdi her fırsatta arayıp kontrol ediyorlar. Dışarı çıktığımda tedirgin oluyorlar, tartışıyoruz” ifadelerini kullandığını paylaştı.   'Cinsiyet eşitsizliği küçük yaşlardan başlıyor'   Çocuklarının okula gönderilmemesi ya da kadınların sosyal yaşamdan dışlanmasının kimi ailelerde “koruma içgüdüsü” ile gerekçelendirildiğini belirten Mihriban İlbaş, bunun doğru bir yöntem olmadığını ifade ederek şunları söyledi: “Halihazırda yoksulluk, sosyal eşitsizlikler, erken yaşta evlilik, okulların yerleşim yerlerine uzak olması gibi problemler kız çocuklarının okullaşmasını engellerken; kadın cinayetleri eşit eğitim alma hakkını da engellemektedir. Yoksul ailelerde bütün öz kaynaklar oğlan çocukları için kullanıldığından kız çocuklarına daha çok ev içi pasif nitelikler kazandırılmaya çalışılır. Bu durum kız ve oğlan çocukları arasında cinsiyet eşitsizliğinin yeniden üretilmesine neden olur.”   'Çocuğa dönük işlenen suçlar okullaşmanın önünde bir engel'   Çocukların okullaşmasının politik bir mesele olduğuna dikkat çeken Mihriban İlbaş, “Toplumda kadınlara yönelik geleneksel imajların yıkılması ciddi bir tehlike olarak görülmektedir. Eğitimde cinsiyete dayalı fırsat eşitliği oluşturulmasına dair verilen mücadeleler sonucu iyileştirmeler gerçekleştirilirken, öte yandan okullaşan kız çocuklarına yönelik şiddet, baskı ve cinayetler okullaşmalarının önünde set kurmaya başlamaktadır” dedi.   'Caydırıcı cezalar şart'   Topluma, ebeveynlere ve kadın kurumlarına çağrıda bulunan Mihriban İlbaş, mücadelenin çok boyutlu olması gerektiğini vurgulayarak empati, öz savunma, demokratik ebeveynlik ve savunuculuk faaliyetlerinin önemine işaret etti. Şiddeti tanımanın ve aşamalarını bilmenin öz savunmanın temelini oluşturduğunu belirten Mihriban İlbaş, demokratik ebeveynlik yaklaşımının çocukların fiziksel, sosyal ve duygusal yönden güçlenmesine katkı sağladığını dile getirerek şunları dile getirdi: "Savunuculuk faaliyetlerinin son yıllarda kadın mücadelesinin önemli bir alanı hâline geldi. Pattern hâline gelmiş problemlerin caydırıcı cezalarla sonlandırılması gerekir. Aksi takdirde cezasızlıktan alınan cesaretle şiddet beslenmeye devam edecektir” diye konuştu.