‘Eşit bir bütçenin yolu barıştan geçiyor’ 2024-12-22 09:03:02     Rozerin Gültekin   İSTANBUL - Bütçe dağılımına ve emekçilerin beklentilerine dair konuşan HDK Emek Meclisi'nden Sare Altay, kadınlardan ve emekçilerden yana bir bütçe hazırlanmadığına dikkat çekerek, “Halk, temel yaşam koşullarını karşılayacak bir bütçenin olmaması nedeniyle kendisini çaresiz hissediyor. Eşit bir bütçeye ulaşmanın yolu barıştan geçiyor demeye devam edeceğiz” dedi.   Halk, savaş politikalarının bir sonucu olarak her geçen gün daha da yoksullaşırken, Meclis Genel Kurulu’nda başlayan 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi görüşmeleri devam ediyor. İşçiler, açıklanacak asgari ücret miktarına odaklanmış durumda. İşçi ve emekçiler, insanca bir yaşam için adil bir ücret belirlenmesini talep ediyor. Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Emek Meclisinden Sare Altay, bütçe dağılımına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.   ‘Halk nasıl geçinebilir?’ sorusu sorulmuyor   “Bütçe görüşmelerinde esas meseleye, yani bir emekçi, işçi ya da halk nasıl geçinebilir? Bunun için ne kadar para gerekiyor? soruları hiç gündeme gelmiyor,” diyen HDK Emek Meclisi üyesi Sare Altay, “Amaçları, daha doğrusu kafalarındaki rakam belli. Şimdi bunu halka inandırma ve ikna etme çabasındalar. Oysa bütçe, aslında hepimizin emeği karşılığında devlete ödediğimiz bir paradır. Türkiye genelinde toplanan bu paralar bütçeyi oluşturuyor. Biz, kendi kazandığımız parayı kendimiz ödüyoruz. Ancak ödediğimiz 10 liranın bize geri dönüşü yalnızca 1 ya da 1.5 lira olarak gerçekleşiyor. Geri kalan para ise iktidarın politikası doğrultusunda sermayeye ya da başka alanlara kaydırılıyor. Yani elimizde ödediğimizden çok daha azı kalıyor” dedi.   Savaş politikasının yarattığı eşitsiz dağılım   Bütçenin büyük bir kısmının savaşa ayrılmasını değerlendiren Sare Altay, 2025 bütçesinde yaklaşık 2 trilyon TL'nin savaşa gideceğini belirterek, “Savaş bütçesi demek, işçiden, emekçiden alınan para demek. İşçiden, emekçiden ve çalışandan alınan para, bize top mermisi, silah ya da militarist bir zihniyet olarak geri dönüyor” dedi. Mevcut iktidarın kendini var edebilmesi için bazı şeylerin “pompalaması” gerektiğini vurgulayan Sare Altay, bu unsurları milliyetçilik ve militarist düşünce olarak sıraladı. “Militarist düşünceyi güçlendirebilmek için ciddi bir para harcaması gerekiyor. Bu ciddi para da bizim ödediğimiz, yani bütçe dediğimiz paranın büyük bir kısmını, yaklaşık 2 trilyon TL'yi savaşa ayırmak demek” diyen Sare Altay, savaş için ayrılan paranın, halkın yaşamını doğrudan etkilediğini belirterek, “Bu savaş bütçesi, ekmeğimizden, soframızdaki yiyeceklerden kısılması demek. Kaos ve savaş durumu, iktidarın pompaladığı savaş politikası, yine bizim ekmeğimize, yine bizim evimize yansıyor. Ülke ciddi bir eğitim yoksunluğu yaşıyor. Eğitim yoksunluğu, sadece okul ve öğretmen sayısının artırılması anlamına gelmez. Yetkin, nitelikli eğitimcilerin olması gerekir. Tarım toplumu olmamıza rağmen, yediğimiz, içtiğimiz şeylerin çoğu dışarıdan geliyor. Oysa Türkiye, birçok ürünü kendi topraklarında üretebilir. Ancak bütçenin büyük kısmı savaşa aktarıldığı için, tarım, çiftçi ve işçi-emekçi desteği noktasında çok zayıf kalınıyor. İşçiye, emekçiye harcanması gereken para militarizm yani silahlanmaya aktarılıyor” şeklinde konuştu.   ‘Kadınlar 2025 yılında da eşit işe eşit ücret diyor’   “Hak ettiğimiz, yaşamamız gereken bir hayat, yaşamamız gereken bir düzen var, ama biz o düzeni asla yakalayamıyoruz,” diyen Sare Altay, bütçeden en az payı alan kesimlerden birinin kadınlar olduğunu vurguladı. Sare Altay, “Kadın hem dışarıda çalışıyor hem de evde çalışıyor. Ancak politikalara baktığımızda, kadının yer almadığı bir düzen tasarlandığını görüyoruz. Erkek merkezli bir sistem yaratılmak isteniyor. Bu nedenle kadın ne kadar yoksullaştırılabilir, ne kadar toplumdan yalnızlaştırılabilir ve görünmez kılınabilir, bunun üzerinden hareket ediliyor. İşçi noktasında, beyaz yaka ya da mavi yaka fark etmeksizin, eşit işe eşit ücret talep etmek bile işverenler açısından saçma ya da gereksiz bir talep olarak görülüyor. Oysa yapılan iş aynı, verilen emek aynı. Üstelik kadınlar, iş yerinde çalıştıktan sonra akşam evlerinde de çalışmaya devam ediyor. Kadınlar 2025 yılında da eşit işe eşit ücret diyor” ifadelerini kullandı. ‘Halk kendini çaresiz hissediyor’   HDK Emek Meclisi olarak işçilerle beraber gerçekleştirdikleri buluşmalarda işçilerin ekonomik krize dair hissettiklerini aktaran Sare Altay, “Yoksullaşan, evine ekmek götürürken zorlanan halk temel yaşam koşullarını sağlayacak bir bütçenin olmamasına karşı kendisini çaresiz hissediyor. Bizim amacımız da HDK Emek Meclisi olarak bu karanlığı, bu çaresizliği ortadan kaldırabilmek için hep birlikte bir şeyler yapmak. Beraber konuştuğumuz zamanlarda çözüm üretmek belki daha kolay olabilir, adım atma noktasında daha da cesaretlenebiliriz. Asgari ücretin azami düzeyde yoksulluk sınırının üstünde olması gerekiyor. Bu noktada da öncelikli olarak tüm partilere ikinci olarak sivil toplum örgütlerine görev düşüyor. Bugüne kadar herhangi bir işçiye, emekçiye hak ettiği değer verilmediği gibi elindeki haklar da alındığı için yine aynı tabloyla karşılaşacaklarını düşünüyorlar ve bu noktada da ses çıkarmaları açısından açıkçası biz bu halk buluşmalarını gerçekleştiriyoruz” dedi.   'Ölümler, savaşlar fakirleşen toplumlar demektir'   Sare Altay, son olarak şu ifadeleri dile getirdi: “Asgari ücretin yoksulluk sınırının üstünde olması lazım. Çünkü artık 2025'te hani alacağınız ücret ne kadar olursa olsun çok fazla zamlar var. 6 ayda bir yenilenme durumu da yok artık bu sefer aldığınız para enflasyonla beraber yine eriyecek. Yani siz ne kadar yüksek bir maaş alsanız da enflasyonun da bu şekliyle durması ya da dengelenmesi lazım. 20-25 yıllık iktidarda günden güne işçinin, emekçinin, halkların yoksullaşması yaşanıyor. Genel siyasete baktığımız zamanlarda değişecek, halledeceğiz diye bir şeyden bahsetmiyor yani ortaya konan bir plan program da yok. Halkları, işçiyi, emekçiyi yoksullaştıran, geçim noktasına ciddi kaygılara sürükleyen bir asgari ücret açıklanacak diye öngörüyoruz. Bütçenin eşit ve adil dağılması lazım. Savaşlarla beraber gelişecek hiçbir toplum yoktur. Ölümler, savaşlar fakirleşen toplumlar demektir. Bizim istediğimiz eşit, barışçıl bir toplumda yaşamak. Tüm halkların kendi hakkını eline aldığı, var olabildiği, varlığını sürdürebildiği ve temel insani koşullarda yaşadığı bir dünyadan bahsediyoruz. Aslında bu çok zor bir şey değil. Bizim bunun için yapacağımız en güzel şey mücadele etmek. Eşit bütçenin yolu barıştan geçiyor demeye devam edeceğiz.”