Umuda yolculuğun hikayesi: Mexmûr (4) 2025-08-17 09:01:20   Kadınların gücü, halkın umudu   Jiyan Pîran – Rojda Aydın   MEXMÛR - 30 yıldır süren ambargolar ve saldırılara rağmen, Mexmûr halkı direnişiyle hem Kürdistan tarihine hem de özgürlük mücadelesine damgasını vurdu. Saldırılara, ambargolara ve tüm zorluklara rağmen direnişten vazgeçmeyen halk, tarihe altın harflerle kazınan bir mücadelenin simgesi haline geldi. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın gönderdiği mesaj ise, Mexmûr halkının mücadelesine bir kez daha güç kattı.   Mexmûr, 30 yıldır direnişin ve mücadelenin simgesi haline gelmiş bir yerdir. Bu süreçte, kadınlar sadece savaşın ve göçün değil, aynı zamanda halkların özgürlük mücadelesinin de öncüsü oldu. Bölgeyi kuşatan zorluklar, ambargolar ve saldırılar devam etse de, kadınların bu süreçteki öncülüğü halklarına umut olurken, özgürlük mücadelesine yön verip, tüm bir halkın geleceğine dair de önemli bir simge haline geldi.   Bu kapsamda dosyamızın son bölümüne İştar Meclisi Koordinasyonu üyesi Songül Güler’le yaptığımız söyleşiye yer verdik.   “Türkiye devletine karşı direnen ve devrim yapan Mexmûr Kampı halkına uygulanan politikalarla saldırılar kesilmedi. Türkiye devleti bunu hazmedemedi.”   * Kuruluşlarından alternatif bir yaşamın yaratılmasına kadar direnişin tam ortasındaydılar. Mexmûr, Kürdistan tarihinde mücadelesiyle adını duyurdu. Bu anlamıyla Mexmûr’u nasıl tanımlamak gerekir?   Mexmûr’un 30 yıllık bir tarihi var. Bu 30 yıl elbette kolay geçmedi. Tamamen mücadele ve direnişle geçti. 30 yıl öncesine gidersek; Türk ve Kürtler arasında savaş çıkarken, Türklerin amacı Kürdistan'da izledikleri politikayla orayı insansız bırakmak ve yok etmekti.  Bu politikanın sonucunda yaklaşık 4 bin köy yakıldı. Bu köyler aynı zamanda o dönemdeki koşullarda bir devrim başlattı. Türkiye devletine karşı baş eğmediler, yerlerinden edildiler ve Güney Kürdistan'a göç ettiler.  Güney Kürdistan bağımsızlığını kazanana kadar burası da Irak devletinin koruması altındaydı. Bahsettiğimiz yıllar 1990'lardı. Türkiye devletine karşı boyun eğmeyen halk, onurlu bir şekilde yaşamak için güneye geldi. Asıl mesele onurlu bir hayat yaşamaktı. Bu süreçte Mexmûr’a gelmeden önce Etrûş, Nînova, Bihêrê, Nehdara gibi yerlerde çadırlar kuruldu.   Türkiye devleti halkın direnişini hazmedemedi   Bu yerlerde Birleşmiş Milletler (BM) koruması altında sığınma hakkı sağlandı. Ancak, Türkiye devletine karşı direnen ve devrim yapan Mexmûr Kampı halkına uygulanan politikalarla saldırılar kesilmedi. Türkiye devleti bunu hazmedemedi. Bu halkı Arap ve güney halkları arasında bölmek ve yok etmek için her türlü kirli politikayı uyguladı.  Ambargolar kurdular, etrafını çitlerle ve mayınlarla çevirdiler, insanları katlettiler. O dönemde çok sayıda insan şehit oldu ve kayıp edildi. Kadınlara, çocuklara ve halka karşı açlık politikaları uygulayarak onların baş eğmesini amaçladılar. Ancak bu 30 yıllık süre zarfında ekonomik, siyasi ve askeri alanda çeşitli politikalar uygulandı. Ama şunu söyleyebiliriz ki, Mexmûr halkı o günden bu yana ne birbirini terk etmiş ne de bölünmüştür. Bu saldırıların ve politikaların şiddetine rağmen halkın tek parça, tek ruh, tek vücut olduğunu söyleyebiliriz. Kamptaki koşullar ve göç zihniyeti temel alınarak bir direniş kültürü inşa edildi ve bu kültür o günden bugüne devam etti.   *Kadınlar her koşulda öncü ve yönlendirici rol üstleniyor. “Mexmûr’da kadın olmak” sözü nasıl yorumlanmalı?    Mexmûr kadınlarının son 30 yıldır yaşamda, direnişte, milli mücadelede, cinsel mücadelede büyük rol oynadıklarını söyleyebiliriz. Göçmen olduğumuz gün, burada ki yaşam kadınların öncülüğünde yaratıldı. Çadırlar kurulduğunda kadınlar nasıl bir sistem kuracaklarından, çocuklarını nasıl yetiştireceklerinden, nasıl geçimlerini sağlayacakları noktasında kadınlar gereken rol ve misyonu gösterdi. O durumda çadırların etrafına yeşil alanlar inşa ettiklerini söyleyebiliriz. Kamptaki mülteci kadınların her durumda “Ne olursa olsun hayat devam ediyor” mesajını verdiğini söyleyebiliriz. Dolayısıyla Mexmûr’da hayatın kadınların eliyle inşa edildiğini söyleyebiliriz.  Bu durum, gündeme, tarihe, mücadele alanına ve siyasete damgasını vurdu. Bu nedenle Mexmûr kadınlarının birçok alanda savaştığını söyleyebiliriz. Hayatlarını kurdular ve milli bir kimlik için mücadele ettiler. Mücadelelerini bu kimlikle sürdürdüler.   Mexmûr kadınları bir tarih yazdı   Bu üç düzlemde rahatlıkla söyleyebiliriz ki Mexmûr kadınları emsalsiz bir direnişi yürüttüler. O günden bugüne, bir toplumun ve sistemin nasıl inşa edildiğini açıkça görebiliyoruz. Demokratik ulus sisteminde kadın meclisleri, kadın kurumları ve kadın akademileri kuruldu. Bir kız çocuğunun eğitiminden, bir meslek sahibi olmasına kadar, onların önünü açan vizyon ve kimlik oluşturuldu. Kadınlar siyasi her alanda rahatlıkla rol ve misyon üstlendi. Bu durum da oldukça başarılı ilerledi.   Bu 30 yıllık süreçte yüzlerce Mexmûrlu genç kadın gerilla saflarına katıldı. Direnişi kolektif düzeyde büyüttüler. Pek çok yoldaşımız şehitlik mertebesine ulaştı. Tüm alanlarda Mexmûr kadınları son 30 yıl boyunca kendi rollerini ve misyonlarını başarıyla yerine getirdiler. Kısaca söyleyebiliriz ki: Mexmûr kadınları bir tarih yazdı.    “Önder Apo'nun insanları bir araya getiren vatanseverliği ve ideolojik inancı kampta çok güçlü bir güç haline geldi. Bu, beraberinde direnişi, iradeyi ve kararlılığı getirdi. Bir direniş kültürü yarattı.”   *Saldırılara, ambargolara ve DAİŞ’e rağmen halkın direnişi devam etti. Mexmûr halkının direnişi hakkında ne söylenebilir?   Daha önce de belirttiğimiz gibi, 1990'lı yıllarda uygulanan politikalar bölgeyi insansızlaştırmayı amaçlıyordu ve bu ambargo bugün de devam ediyor. Nasıl ki Etrûş da ambargo uygulanarak halk yiyecek ekmek bulamadı, bu ambargonun günümüzde de devamı niteliğindedir. Amaç, halkı topraklarından, dilinden ve kimliğinden yoksun bırakmaktı. Amaç, onları köksüz bırakmaktı. Bu politika sadece kamp halkına değil, tüm Kürtlere uygulanıyor. Bugün Avrupa'ya ve çeşitli ülkelere giden Kürtlerimiz bu politikalar sonucu gitti. Ama nereye giderlerse gitsinler kendi kültür, dil ve öğrendikleri yöntemlerle yaşıyorlar, 30 yıldır da bunu böyle uyguluyorlar. Ne kültürün ne de dilin yok olmasına izin verilmedi. Öncelikle, o günden bugüne kadar çok derin ve güçlü bir bağ oluştu. İkincisi, Önder Apo önderliğinde inşa edilen demokratik ulus ideolojisine büyük bir inanç var. Önder Apo'nun insanları bir araya getiren vatanseverliği ve ideolojik inancı kampta çok güçlü bir güç haline geldi. Bu, beraberinde direnişi, iradeyi ve kararlılığı getirdi. Bir direniş kültürü yarattı.   Ambargo 2019 yılı itibarıyla hala sürdürülüyor   Tüm saldırılara rağmen bu ruh Mexmûr halkını ayakta tuttu. Ambargo 1990'larda nasıl uygulandıysa, KDP de 2019'da ambargoyu yeniden uygulamaya koydu. Kamp halkına yönelik ambargo 2019 yılı itibarıyla hala devam ediyor. Irak devletinin 4 Nisan'dan bu yana kamp halkına ambargo uyguluyor. Bunların hiçbiri birbirinden ayrı değil. Bu politikalar birbirini ayrı veya tesadüfi değildir. Mexmûr’u yok etme ve ortadan kaldırma amacı ilk günden bu yana devam ediyor. Siyasi boyutunu değerlendirdiğimizde, Önder Apo önderliğinde demokratik ve özgür bir toplum olarak inşa edilen sürecin, özellikle de Mexmûr’un bir müzakere noktası olduğunu söyleyebiliriz. Bunu bütün dünya insanları, Mexmûr halkı ve devlet de biliyor. Mexmûr Kampı’nın müzakere noktası olmaması için, Türkiye devletinin yaptığı kirli politikaların ortaya çıkmaması için bu ambargoları daha da sıkılaştırmak istiyorlar. Bu şekilde kamp halkını boyun eğmeye ve kampı terk etmeye zorlamak istiyorlar. Bu temeli kurarak bizi teker teker buradan çıkarmak istiyorlar.  Bu politikaları ilk günden beri tanıyoruz. Bu saldırılara karşı bilimsel, örgütsel ve inanç temelli duruşumuzu güçlendirmeliyiz. Önder Apo'nun başlattığı süreci sahipleniyoruz. Biz bu 30 yılda bir tarih yazdık, ister gidelim ister kalalım, tarihin en onurlu yerinde yerini alacaktır.   "Halk, Önderliği ruhunda hissetmek için bu mesajın tekrar okunmasını istedi. Büyük bir coşku ve çok olumlu bir atmosfer yaşandı. O mesaj sabaha kadar onlarca kez okunsa, o annelerin sabaha kadar zılgıt çekip, alkışlar çalıp, sloganlar atacaklarına inanıyorum."    * Mexmûr halkı, Abdullah Öcalan'ın mesajını nasıl karşıladı, duygu ve düşünceleri nelerdi?   Önder Apo'nun bize ulaşan mesajı kamp halkına sevinç, coşku ve büyük moral getirdi. Böylesine hassas bir süreçte Önder Apo'nun halkı için 24 saat mücadele ettiğini, çalıştığını biliyoruz. Böyle bir zamanda kampa zaman ayırıp özel bir mesaj göndermek, bizim için büyük bir mutluluk ve gurur kaynağıydı. Önder Apo bize sormuş, toplu bir şekilde çıkmak ister misiniz diye. Sürecin daha sağlıklı ilerlemesi, bu sürecin en üst seviyeye ulaşması ve şehitlerimizin hayallerinin gerçekleşmesi için, en üst seviyede 50 yıl hedefine onurla ulaşılması için, biz kamp halkı olarak bu süreçte en üst seviyede yerimizi alacağız. Sürece göre hareket etmeliyiz. Önderimiz bugün ne derse ve nasıl görürse, elbette kamp halkı olarak biz de bu sürece katılacağız. Bu, bizim en büyük gururumuz.   Önder Apo'ya duyulan özlem çok belirgindi   Önder Apo'dan mesajın geldiğini ve okunması için saatin belirlendiğini söylediler. Bir araya gelip o mesajın okunması için adeta zaman geçmiyordu. Dikkat çekici olan şey ise çok sayıda gencin olmasıydı. Kamptaki bütün halkın orada toplandığını söyleyebiliriz. Yüzey ne kadar sıcak olursa olsun, atmosfer yine de daha sıcak ve canlıydı. O an gençler heyecandan yerlerinde duramıyorlardı. Herkesin gözlerinde o heyecanı görüyorduk. Mesaj okunduğunda anneler alkışlarla karşılandı. Önder Apo'nun uzun bir aradan sonra böylesine sıcak ve içten bir selam gönderdiğine inanamıyorduk. Halk, Önderliği ruhunda hissetmek için bu mesajın tekrar okunmasını istedi. Büyük bir coşku ve çok olumlu bir atmosfer yaşandı. O mesaj sabaha kadar onlarca kez okunsa, o annelerin sabaha kadar zılgıt çekip, alkışlar çalıp, sloganlar atacaklarına inanıyorum. İşte o anlarda Önder Apo'ya duyulan özlem çok somut bir şekilde kendini gösterdi. Bu bizim için tarihi bir gündü.