Kürt Kadın Hareketi'nin kavramsal ve kuramsal dönüşümü (3) 2025-06-04 09:01:15     Yeni bir ideolojik hat    HABER MERKEZİ - Abdullah Öcalan tarafından geliştirilen Kadın Kurtuluş İdeolojisi, "Kadın kurtulmadan toplum kurtulamaz" yaklaşımından yola çıkarak erkek egemenliğine karşı sistemli bir karşı duruş ve toplumsal dönüşüm perspektifi sunarken, Kürt kadın hareketi öncülüğünde küresel bir özgürlük çizgisi inşa ediyor.    Kadın Kurtuluş İdeolojisi, Kopuş Teorisi ile birlikte ele alındığında tarihsel ve toplumsal bir bütünlük kazanıyor. Kadınların uzun yıllara yayılan direnişi ve örgütlü mücadelesi, bu ideolojinin hem fikri hem de pratik temelini oluşturdu. Ortaya çıkan bu ideolojik yaklaşım, sadece kadınların özgürleşmesini değil, aynı zamanda toplumun tüm yapılarında dönüşüm yaratmayı hedefliyor.   Hiçbir toplumsal gelişme diğerinden bağımsız şekillenmezken, insanlık tarihindeki tüm özgürlük mücadeleleri de kendi alternatif sistemlerini üretme çabasıyla gelişti. Bu çerçevede Kadın Kurtuluş İdeolojisi, yalnızca bireysel değil kolektif kurtuluşun da önünü açan bir paradigmayı temsil ediyor.   Bir önceki dosyada ele alınan kuramsal çerçeveye dayanarak, bu bölümde Kadın Kurtuluş İdeolojisi'nin içeriğine ve dayandığı ilkeler bütününe odaklanıyoruz.   İdeoloji: Fikirlerin mantığı   İdeolojinin kendine özgü tanımları ve farklı teorik çerçeveleri mevcuttur. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve Özgürlük Hareketi, ideolojiyi şu şekilde tanımlıyor: “Manevi kültür gücü olarak ideolojisiz toplum olmaz. İdeoloji, zihniyetle bağlantılı olmakla birlikte daha farklı bir kavramdır. Hayvanların, hatta bitkiler ve atomların da zihninden bahsetmek mümkündür. Ama ideoloji insan toplumuna özgüdür. Görevi esas olarak yaşamı anlamlandırma ve düzenlemektir. Bu anlam ve düzenlemeler olmadan toplum ayakta kalamaz, dehşete düşer. İdeoloji bu nedenle hayli ilginç bir sorundur. Kelime anlamı fikirlerin mantığı demektir. İnsan toplumu fikirler mantığıyla çok esnek bir doğa olarak biçimlendirilmeye, özgürleşmeye yatkındır. Ama bu özelliğiyle köleleştirilmeye de yatkındır. Hem sorun çözücü hem de sorun kaynağı olması yapılanmasıyla ilgilidir."   Kadın Kurtuluş İdeolojisi’nin temeli neredeyse 1995 yılında atıldı. 1995 yılında Yekîtiya Azadiya Jinên Kurdistan (YAJK), önemli bir tecrübe ve örgütsel birikim elde ediyor. Kadınlar, bu kongrede ilk kez kendi meclislerini kuruyor. YAJK, doğrudan Abdullah Öcalan’a bağlı bir tarzda yeniden yapılandırılıyor. Abdullah Öcalan, ilk olarak YAJK’ın ilkelerini ‘yurtseverlik, savaşçılık, örgütçülük ve mücadelecilik’ olarak tanımlıyor. YAJK’ın ideolojik ve örgütsel kimliği bu ilkelerde somutlaşıyor.    21 Mart 1998’de eylem gerçekleştiren Sema Yüce'nin  aynı yılın 17 Haziran’ında yaşamını yitirmesi ve yazdığı mektuplar, kadın özgürlüğünün ideolojik yapılanmasını gündeme taşıyor. Kadınların özgürlük probleminin ana nedeni olan ve köleliğe yol açan erkek egemenliğini inceliyor ve çözümlerini açığa çıkarıyor, teşhir ediyor ve mücadelenin yol-yöntemlerini buluyor. Sema Yüce’nin eylemi, Kadın Kurtuluş İdeolojisi’nin en somut ve çarpıcı olma özelliğini taşıdığı değerlendiriliyor. Kadın Kurtuluş İdeolojisi’ni özgür yaşam manifestosu olarak yorumlayan Sema Yüce, ideolojiyi en ince ayrıntısına kadar düşünce sisteminde somutlaştırıp, pratiksel ifadesi olarak da eylemini ortaya koyuyor. Abdullah Öcalan, tek moral merkezi olarak Sema Yüce’yi, karar ve değerlendirme gücünün büyüklüğüne işaret ediyor.    ‘Kadın Kurtuluş İdeolojisi’ne ihtiyaç var’   Kadın Kurtuluş İdeolojisi Abdullah Öcalan tarafından geliştirilirken, 8 Mart 1998’de Med TV aracılığıyla tüm dünya kamuoyuna ilan ediliyor. Bu ideoloji ile kadın öncülüğünde bir sosyal devrimin temel ilkeleri belirlenirken, Abdullah Öcalan bu konuya dair TV’ye bağlanarak şöyle konuşuyor: “Partimizin de, sosyalizmin güncelleşmesiyle birlikte salt Kürdistan’daki kurtuluşla sınırlı kalmayıp; başta Ortadoğu olmak üzere dünyadaki yeni sosyal mücadelelere de, kadın boyutunda oldukça hem iddialı hem de yaratıcılığı içeren bir yaklaşımı büyük önem taşımaktadır. Ve her şeyden önce bir kadın kurtuluş ideolojisinden bahsetmek gerekiyor. Biz bu ideolojiyi yaratma peşindeyiz. Böyle sıradan bir-iki olay, bir-iki eylemle, yorumlamakla bu işin altından çıkılamaz. Çok yoğun bir biçimde kadın kurtuluş ideolojisinin gelişimi sağlanmadan her şey kendini kandırmaktan öteye gidemez. Ve inanıyorum ki, çok ciddi bir kadın kurtuluş ideolojisine ihtiyaç var.”   Kadın eksenli ideolojik yaklaşımın önemini vurgulayan Abdullah Öcalan, bu yaklaşımın sıradan bir feminist perspektiften farklılaştığını belirtiyor. Abdullah Öcalan şu ifadeleri kullanıyor: “Bu, salt cins kurtuluşu anlamında bir ideoloji değildir. Sosyalist öğretinin ve hatta toplumun bilimsel analizinin bizi getireceği bir nokta, kadın eksenli bir kurtuluş ideolojisinin büyük önem taşıyacağını önümüze koyacaktır. Benim şahsen daha çok üzerinde yoğunlaştığım hususlardan birisi budur. Bu şüphesiz feminist bir yaklaşım değildir. Zaten ben kendim bir kadın değilim. Ama kadın boyutlu, kadın eksenli bir düşünme; giderek bir ideolojiyi ve buna dayalı bir örgütlenmeyi geliştirmeyi oldukça önemli bulmaktayım.    Savaş sorunlarına çözüm getirmekten tutalım, özgürlüğe dayalı bir barışı mümkün kılmaya kadar böylesine bir ideolojik gelişmeye ihtiyaç vardır. Şimdiye kadar ki tüm ideolojiler erkek damgalı, erkek ağırlıklı ideolojilerdir. Şüphesiz sınıf boyutu vardır, yine emperyalist sömürgeci boyutu vardır. Ama çok çarpıcı bir biçimde erkek egemenlikli boyutu da vardır. Bunu hiç kimse inkâr edemez. Her ne kadar topluma hakim olan erkek egemenlikli yaklaşım bunu yüzyıllardan beri sürekli gizlemişse de, biraz bilime saygı, biraz da kadının kurtuluşuna, dolayısıyla çok sıkı bağlantılı temelde de halk; bir halkın kurtuluşuna yüksek ilgi duyan birisinin bunu görmemesi mümkün değildir. Ve dolayısıyla düşüncesinde de kadın eksenli bir ideolojinin yaratılması gereğini önemli görür.”   Kadın eksenli ideoloji nasıl olur?   Abdullah Öcalan, kadın eksenli ideolojinin tarihsel kökenlerine işaret ederek, bu düşüncenin yeni değil köklü bir toplumsal hafızaya dayandığını vurguluyor. Abdullah Öcalan, “Diğer komünist ve sosyalist önderliklerde bu az çok işlenmiştir. Ama oldukça sınırlıdır ve erkek egemenlikli anlayışları aşamamıştır. Ve bizzat kendi yaşamlarında da esas itibarıyla mevcut aile içindeki egemenlik anlayışının çok ötesine geçememişlerdir. Bu, sosyalizmin de bir eksikliği olarak düşünülebilir. Bizim burada dile getirmek istediğimiz, daha fazla bir şeydir. Aslında bu zorlama bir ideoloji değildir. Tarihin ilk toplumsal örgütleniş aşamasında, ideoloji esas itibarıyla kadın eksenlidir. Mesela büyük İştar tanrıçası vardır. Dilimizde Star-Sterk, yıldız anlamına geliyor ve ilk tanrıçadır. İlk tanrı, tanrıçadır aslında. Erkek tanrılar daha sonra çıkmış veya tanrılar daha sonra erkek tanrıları biçiminde kendilerini ortaya koymuşlardır. Tabii bu da kadının üreticiliği ile oldukça bağlantılıdır. Yani kısaca, kadın ideolojisi aslında bir sosyal ideolojidir, cins ideolojisi değildir” diye belirtiyor.    ‘Cinsin düşüşü yaşamın düşüşü demektir’   Toplumsal eşitsizliklerin kaynağında erkek egemenliğini gören Abdullah Öcalan, bu yapının tüm ideolojik ve örgütsel biçimlere sızdığını şu sözlerle anlatıyor: “Eğer bu sorunlara bu çerçevede yaklaşırsak ilkesel, ideolojik boyutlu, sanırım şimdiye kadar ki bütün yaklaşımları, bütün ideolojileri, dolayısıyla onlara dayalı örgütlenmeleri; ekonomik, kültürel, siyasal, askeri örgütlenmeleri gözden geçirmek gerekecek. Neden? Çünkü erkek egemenliklidir ve dolayısıyla içinde savaşı içerir, eşitsizliği içerir, baskıyı içerir. Bu da cinsin düşüşünü beraberinde getirir. Cinsin düşüşü de tabii ki yaşamın düşüşü demektir. Yaşam da düştükten sonra ki kadın boyutunda bu çok çarpıcıdır, cinsin tutsaklığının bütün toplumu tutsaklığa doğru götürmesi çok çarpıcıdır. Ve genelde toplum kaybeder ve azgın savaşların yolu baştan sona kadar açılmış olur. Nitekim Türkiye’de bugünkü savaşın çok azgın bir karakterde gelişmesinin sınıfsal özü var, emperyalizmle bağlantısı vardır, ama çok şoven hakim bir erkek anlayışıyla da bağlantısı çok somuttur.”   İdeolojik faaliyete ihtiyaç   Zamanlama konusunda ortaya konan ertelemeci yaklaşımlara karşı çıkan Abdullah Öcalan, kadın özgürlük ideolojisinin derhal ele alınması gerektiğinin altını çiziyor. Abdullah Öcalan, “Bu nedenle diyorum ki, ‘öyle zamanı değildir, daha sonra olabilir’ biçiminde bir yaklaşım son derece hatalıdır. Herhangi bir devrimci akım, hatta herhangi bir ciddi sosyal faaliyete girişmek istiyorsak; giderek kadınlık boyutunu esas alan bir ideolojik faaliyete şiddetle ihtiyaç vardır” diye kaydediyor.    Kadın Kurtuluş İdeolojisi 1998'den bu yana tartışılıyor   1998 yılında ilan edilen ve hâlâ güncelliğini koruyan Kadın Kurtuluş İdeolojisi, geniş bir tartışma sürecinin odağında yer almaya devam ediyor. Bu süreç, yalnızca entelektüel çevrelerle sınırlı kalmıyor; PKK içinde yer alan kadın ve erkeklerin aktif katılımıyla yürütülüyor. Kadın ideolojisi; yurtseverlik, özgür düşünce ve irade, örgütlülük, mücadelecilik ve estetik gibi temel ilkeler etrafında şekilleniyor. Bu ilkeler, tarih boyunca baskı altına alınan kadının, yeni bir yaşamın temellerini inşa etmesine olanak tanıyor. “Kapitalizmin köleleştiren ideolojisine karşı bir meydan okuma” olarak tanımlanan yaklaşım, Kürdistan’da kadın devrimi ve demokratik modernite ile somutlaşıyor. Zamanla bölgesel sınırları aşarak küresel ölçekte etkili bir paradigma haline geliyor. Abdullah Öcalan ise bu ideolojiyi, çağın temel devrimci stratejisi olarak nitelendiriyor.  Abdullah Öcalan, kapitalizmin “önce kadını vurun” anlayışına karşılık, “önce kadınları kurtarın” yaklaşımını savunuyor.    İlkeler    Abdullah Öcalan, 1999 tarihli değerlendirmesinde, “Kadın Kurtuluş İdeolojisi”nin temel ilkelerini şu şekilde sıralıyor: “Kadın güçlenmeden, kadın kurtulmadan yaşam kurtulamaz. Hep söyleniyor; ‘ben şu duyguların sahibiyim.’ Duyguların sahibi olmak gerekiyor da; kime karşı, nasıl duygular, kim bunları paylaşacak? Bunun ötesini bilemiyorsunuz. Burnunuzun önünü göremiyorsunuz. Ben de dahil, erkek gerçekliğimizi açıkça söyleyin. Sandığınız gibi değiliz. Eşit, özgür kimliğe henüz biz de ulaşmış değiliz. Bu nedenle olabilir. Tartışma olmalı, sonuna kadar kendi dilinizi konuşmalısınız. İradenizi pekiştirmelisiniz. İdeolojinizi oluşturmalısınız. Bu hakkınızdır. Kadın ideolojisi, ilkel komünal toplumda egemendir ve güçlüdür. Aslında üretime dayanır. Şimdi de denemek gerekir. Bazıları; ‘kadın güçlenirse çok korkarız’ diyorlar. Hayır, güçlü kadından korkulmaz. Aslında zayıf kadından korkulur.”   Yurtseverlik   Kadın ideolojisinin ilk ilkesi olan yurtseverliği  Abdullah Öcalan, kadın-toprak ilişkisi üzerinden açıklıyor: “Bugün biraz konuşuyorsak, Kürdistan’dan, ana topraklardan bahsediyorsak, ‘o topraklarda yaşamak en güzelidir’ diyorsak; bu, her şeyden önce kadın ideolojisi topraksız olmaz anlamına gelmektedir. Toprağın üretime açılması biraz da kadın sanatıyla bağlantılıdır. Demek ki kadın ideolojisinin birinci ilkesi; doğduğu topraklarda yaşamaktır. Yani güncel deyimiyle yurtseverlik.”   Öz irade ve özgür düşünce   Abdullah Öcalan, ikinci temel ilke olarak öz irade ve özgür düşüncenin yaşamdaki belirleyici rolünü şöyle dile getiriyor: “İkinci husus; kadın eğer yaşamda yer bulacaksa, sadece konuşmayla değil, özgür düşünce ve iradeyle yaşama katılması gerekiyor. Eğer bu ideoloji gerçekleşecekse, en somut bir ifadesi olarak kadın istediği gibi yaşar, kendini kararlaştırır. Onun düşüncesine güveneceğiz, iradesine saygılı olacağız. Bu ideolojinin vazgeçilmez bir ilkesi de budur. Bana bile şu söylenecektir; ‘ben seninle şu temelde yaşayabilirim, irademle, düşüncemle birlikte çok ilkeli, çok projeli, planlı olacak.’ Öyle lafla ‘ben kadını kandıracağım, o beni kadınlığıyla kandıracak, ucuz cinselliği ile o beni, ya da ben bazı avantajlarımla onu kandıracağım’ gibi düşüncelerin ilkelerimizde yeri yoktur.”   Örgütlülük ve mücadelecilik   Kadın özgürlüğünün üçüncü ve dördüncü ilkelerini açıklayan Abdullah Öcalan, örgütlülük ve mücadelecilik olmadan bu ideolojinin hayata geçemeyeceğini şu ifadelerle belirtiyor: “Üç ve dört; tabii bunun olabilmesi için özgürlüğe dayalı bir yaşam paylaşımı ve örgütlülük gerekir. Örgütsüz insan bir hiçtir. İlk örgütlenme kadınla başlamıştır. En çok örgütlenmeyi esas alması gereken güç kadındır. Erkek belki örgütsüz olabilir veya erkeğin örgütü çokça vardır. Kadının kendi özgün örgütünün ki bugün YAJK diyoruz, YAJK’ın genelleştirilmesi gerekir. Bütün toplumsal alanlara duyargalarını yayması gerekir. Kadının örgütlü olması gerekiyor. Bunu kulağınıza küpe etmelisiniz.   Örgütlülükle birlikte bütün yaşamınızı mücadeleden ibaret görmeniz gerekir. Çünkü kadın kimliği, mücadelesizlikten ötürü dört duvar arasına alınmıştır. Kendisine hamur işleri verilmiştir. Basit işlerle oyalanmıştır. Yani boş işlerin kişiliği gibi bir dayatmada bulunulmuştur. Dolayısıyla ideolojik, politik esaslar başta olmak üzere; örgütselliğe ilişkin, kültüre ilişkin, kısaca kendisini güçlendirebilecek her alana ilişkin tam bir mücadeleci olması gerekiyor. Çocuk bakma, hamur işlerine kendini ömür boyu mahkûm etmek için değil, ‘ben örgütçü olacağım, işim gücüm mücadele etmek’ demesi gerekir.”   Estetik ve etik    Beşinci ilkeyi estetik ve etik bir yaşam anlayışı olarak formüle eden Abdullah Öcalan, kadının kültürel üretkenliğini şu sözlerle vurguluyor: “Beşinci olarak, bana göre kadınla yaşamanın estetik güzellikle de ilişkisi vardır. Şimdi yaşamın çirkinlik düzeyinin baskıyla ilişkisi olduğu için, sömürüyle ilişkisi çok çarpıcı olduğu için; yaşamak isteyen kadının sanatı, estetiği, kültürü kesinlikle göz ardı etmemesi gerekir. Fiziğinden tutalım, düşünce güzelliğine; hitabından tutalım, ruhsal aydınlığına kadar bir estetik kurma, ilkeye bağlı olması gerekir.”   Kadın örgütlenmesi    Bu ilkelerin yaşamsallaştırılmasının kadınlar için bir kurtuluş silahı işlevi gördüğünü söyleyen Abdullah Öcalan, ideolojik gücün mücadele kapasitesini nasıl dönüştürdüğünü şöyle açıklıyor: “Bu beş adet ve bunun daha da ayrıntılarına girilebilecek maddeler halinde, ilkeler halinde bir yaşamı kendinize esas alırsanız, bana göre en büyük kurtuluş silahını elinize geçirmişsinizdir. Bu silahlarla bugün en iddialı, dize getiremeyeceğiniz hiçbir erkek, ağırlıklı kurum yoktur ve bana göre yaşamın en değerlisi de budur. İlkeler temelinde biz de YAJK daha da boyutlandırılacak. Bir kadın örgütlenmesi ve onun bu ilkeler temelinde mücadelesiyle; herhalde insanlığa, kirli savaşa, kölece yaşama karşı da en büyük yanıtı vermiş olacağız.”   Partileşme vurgusu   Kadın Kurtuluş İdeolojisi'nin partileşmeye dönüşmesinden söz eden Abdullah Öcalan, bunun nedenini toplumsal dönüşüm ihtiyacıyla ilişkilendiriyor. Abdullah Öcalan, “Kadın Kurtuluş İdeolojisi kuramı, 2–12 Mart 1999’da ilanı yapılan PJKK (Partiya Jinên Karkerên Kurdistan) ile pratikleşti. Kadın Kurtuluş İdeolojisi’nin toplumsal dokuya nüfuz edebilmesi için öncü örgüte olan ihtiyaçtan kaynaklı partileşmeye gidildi. Kadınlar, paradigmal temelde inşasını da partileşmeyle birlikte önemli bir güce dönüştürdü” ifadelerine yer veriyor.    Kadın özgürlüğünün pusulası   Abdullah Öcalan, kadın özgürlükçü paradigmanın PKK içindeki yerini tanımlarken, ideolojinin sistemsel erkek egemenliğe karşı duruşunu vurguluyor. Abdullah Öcalan, “Kadın özgürlükçü paradigması ve Kadın Kurtuluş İdeolojisi, PKK’nin tüm diğer ideolojilerden farkını bir kez daha gösterdi. Kadın Kurtuluş İdeolojisi toplumsal bir ideoloji oldu. Erkek egemenlikli sistemden ve bunun tüm ideolojilerinden kurtuluşu ifade etti. Kadın özgürlüğünün pusulası, gücü ve en etkili silahı oldu” diyor.    İlkelerin özgürlük mücadelesine etkisi    Bu ilkelerin özgürlük mücadelesindeki belirleyici etkisine işaret eden Abdullah Öcalan, kadın ideolojisinin yaşama katılma biçimini şöyle değerlendiriyor: “Bu ilkeler gözetilmeden yürütülecek özgürlük mücadelesinin topluma mal olması, yaşamda karşılık bulması mümkün olmadığı tecrübelerle ortaya çıktı. Özgürlük mücadelesinde attığı sağlam adımlar ve bunun her yönüyle topluma yansıması, kitlesel, evrensel bir boyuta ulaşması, bu ilkelerin her koşulda kesintisiz olarak uygulanmasından kaynaklandı. Bu ilkelerle birey özgürlüğü ile toplumsal, ulusal özgürlük bütünleşiyor; birbirini besleyerek kadın iradesi, bilinci, örgütlüğü, etik ve estetik değerleriyle değişimi yaratıyor.”   Kurtuluşu sağlamak   Son olarak, kadın kurtuluş ideolojisinin neye karşı bir kurtuluşu ifade ettiğine değinen Abdullah Öcalan, bunun kapsamını tarihsel ve yapısal düzeyde şöyle özetliyor: “Kadın Kurtuluş İdeolojisi, kadınların nasıl yaşayacaklarına dair oluşturdukları düşünce sistemi oldu. Kadınların ‘nasıl yaşamalı?’ sorusuna bir perspektifi teşkil eder. Kadın Kurtuluş İdeolojisi’nin en çok yoğunlaştığı husus, ‘neyden kurtuluş olmalıdır?’ sorusuna; beş bin yıllık erkek uygarlığının yarattığı gelenek, ahlak, siyaset, askeri örgütlenme, ev yaşamı, düzeni, yani toplum yaşamından; kadınlık-erkeklik klasik rollerinden, devletten, iktidardan, kölelikten, erkekten, toplumsal cinsiyetin tüm yapılarından, zihniyetinden, verili ilişkilerinden kurtulmaktır, kurtuluşu sağlamaktır.”